Diğer Şeyler
KALBİN KAPILARI AÇILDIĞINDA, DÜNYA DAHA GÜZEL BİR YERE DÖNÜŞÜR.
“Hiçbir zaman aynı olamayacağımız gerçeği bizi aynı kılan. Hepimiz tüm renklerin ve kültürlerin farklı ve kendine has olduğu gerçeğiyle birleşmiş haldeyiz. Aynı yerçekimiyle dünyaya tutunmanın verdiği bir uyumun gerçekliğindeyiz. Aynı kanı paylaşmıyoruz ama bizi hayatta tutan aynı havayı paylaşıyoruz…”
C. Joybell
Endonezya’ya, İstanbul’dan 12 saat boyunca uçarak varabiliyorsunuz. Aramızda yalnızca ülkeler ve kıtalar değil, yaşam tarzı ve kültür olarak da fersah fersah mesafe var. Ama birine n’apıyorsun diye sormak istedğinizde “Ngapayin?” Yani Nâpayin demeniz yeterli. Biraz Ege köylüsü gibi ağzınızı yaya yaya konuşursanız, kelimeyi doğru telaffuz ettiniz demektir.
Çünkü ile başlayan bir cümle kurmak isterseniz sebap kelimesiyle başlayacaksınız. Belki demek isterseniz mumgkin yani mümkün… Dünya’nın bir ucundaki bir ülkeden bahsediyorum ama Dünya onlar için de aynı Dunia…
Endonezce kursunda şok üzerine şok yaşıyordum. Benimle birlikte aynı sınıfı paylaşan, Avustralyalı, Rus, İzlandalı ve Amerikalılar güç bela cümle kurarken, ben kelimeleri kolayca öğrendiğim için beni “dahi” ilan etmişlerdi. “Nasıl aklında tutuyorsun?” diye sorup duruyorlardı. E haber kelimesinin Endonezcesi “kabar” olunca, benim için unutmak söz konusu değil.
Bizim dil aslında bizim dil falan değilmiş. Sarongunu giymiş, tanrılara çiçek ve papaya sunan adam Napayin? Diyor. “Saya istirahat” yani “Dinleniyorum” diyor. Biz dünyayı dolaşmadan çok önce sözcükler dolaşıp, yerlerini bulmuş bile.
Dünyayı gezmeye başladığımda, hiç dil bilmeseniz bile insanların anlaşabileceğini keşfetmiştim. Beden dili, çoğu zaman dil bariyerini aşıyordu. Bir de sıcak ve içten bir gülümseme. Siz gülümsediğinizde, karşı taraf da gülümsüyor ve kalbin kapıları açılıveriyordu.
En son bir tapınakta çalışan konuşma engelli bir kadınla oturup epey muhabbet ettik. Kadının kaç çocuğu olduğunu, kaç yaşında olduğunu, ne zamandır tapınakta çalıştığını hiç zorlanmadan öğrendim. O da aynı şekilde benim hayat hikayemi öğreniverdi beş dakika içinde.
Koluma Tridatu adı verilen, üç renkli bir bileklik takıp, tanrıların koruması altına aldıktan sonra yolcu etti beni. Bir kelime dahi konuşmamıştık ama çok iyi anlamıştık birbirimizi. Daha sonra o bileklik kopana kadar kaldı bileğimde, Bali’de hiç motor kazası yapmamış olmayı o bilekliğe bağlıyorum ben de olabilecek en batıl inançlı halimle. Çünkü bir şeye inandığınız takdirde onu gerçek kılıyorsunuz zaten.
Normalde yabancılarla fiziksel temasa girmekten hoşlanan bir yapım yoktur ama yoldayken, bacaklarıma sarılan çocuklardan, kolumdan çekip sofraya oturtan teyzelerden, düğünde beni çekiştirerek kaldırıp, meydanda oynatan Taylandlı kadınlardan hiç çekinmedim. Anlaşmamızın zaten başka yolu yoktu, kelimeler yetmediğinde, geriye el sıkışmalar, gülümsemeler, sarılmalar kalmıştı sadece iyi niyeti belli etmek için. Gözdeki bir pırıltı…
Aynı dili konuşmadığım yabancılar çok yardım ettiler bana. Türkiye’ye geldiğimde herkesin ilk sorusu “Tek başına gezmek, çok zor değil mi?” oluyor bana… Dünyada milyarlarca insan varken, aslında yalnız olmanın mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyorum ben de.
Yalnızlık sen tercih ettiğinde yaşayabileceğin bir ayrıcalık. Gülümsemezsin, elindeki cep telefonuna veya kitabına odaklanırsın veya odandan çıkmazsın… Buyur işte yalnızsın.
İstanbul’a geldiğimde en zorlandığım şey, yabancılarla konuşmamak oluyor benim için. Ne tuhaf, aynı dili konuştuğum insanlarla oturup sohbet edemiyorum. Oysa, dışarıdayken evlerinde uyuyorum yabancıların. Couchsurfing için gidip, aile üyesi olarak ayrılıyorum genelde. Bazen göz yaşları içerisinde ayrılıyoruz aynı dili konuşmasak da. Sao Paulo’da evinde kaldığım Natalia’nın annesi tek kelime İngilizce bilmiyordu ben de Portekizce. Yine de beraber menemen yaptık, sonra da tarifini malzemeleri işaret ederek verdim. Evlerinden ayrılırken, Natalia’nın deyimiyle “Turkish Eggs” bıraktım benden geriye. Bir kez menemen yemiş Brezilyalı, bir daha asla aynı Brezilyalı olmayacağı için ufak da olsa bir değişim yarattım evlerinin içinde.
Aslında ben Natalia’nın ilk konuğuydum, o da İstanbul gibi kocaman bir şehirde yaşadığı için, yabancıları ağırlamaya çekiniyordu evinde ama bir yandan da farklı kültürleri tanımayı çok istiyordu. Başka bir şehirde yaşayan annesi muhtemelen “Dur evde yabancı varken, yalnız kalma…” diyerek, ziyaretine geliverdi. Ama, merak, korkuya baskın çıktığında ve o endişeli kalbin kapıları bir kez açıldığında insan sandığından çok daha fazla şey kazanıyor. Şimdi Natalia’nın Türkiye’de ne zaman çalsa açılacak bir kapısı var ve evinde konuklarını korkmadan ağırlıyor.
2014 yılında İstanbul’da yine Couchsurfing üzerinden evimde ağırladığım Daniel ise, Güney Amerika seyahatimdeyken, Noel’i kutlamak üzere ailesinin evine davet etmişti beni. Noel’de Ekvador’da olacağım diye programımı epey bir sıkıştırmıştım ama hep beraber geçirdiğimiz bir haftanın sonunda, onların ailesinden biri gibi olmuştum. Annesi ile vedalaşırken hüngür hüngür ağladık, sarılıp, ayrılıp, tekrar sarıldık birbirimize. Kimin aklına gelirdi ki, Ekvador’un Guayaquil şehrinde böylesine güzel ağırlanıp, böylesine kopmaz bir bağ kuracağım?
Yine birkaç yıl önce İtalya’da CS kampında tanıştığım ve İstanbul’da evimde ağırladığım Tamy, Şili’nin bir ucundan Atacama Çölü’ne kadar yol tepti beni iki günlüğüne görebilmek için. Bunlar yalnızca iki-üç örnek. İki yıllık seyahatim boyunca biriken güzel insanları anlatmaya sayfalar yetmez.
Eskiden, uzun yolculuklarda yanıma oturan kişi benimle sohbet açmaya çalışacak diye, önlem olarak kulaklıklarımı takardım koltuğa oturur oturmaz. Hiçbir şey dinlemesem bile kulaklıklar kulağımda olurdu. Yanımdaki dikkatimi çekmeye çalışıp, bir şey sormaya çalışırsa da gözlerimi devirip, mümkün olan en kısa yanıtı verip önüme dönerdim. Muhtemelen siz de pek hazzetmiyorsunuzdur yanınıza oturan meraklı insanlardan.
Size tavsiyem, bir şans verin… Gülümseyin ve konuşmaya başlayın. Hele hele dil bariyeriniz de yoksa sohbet edin uzun uzun. Kimin, içinde hangi öyküleri barındırdığını asla bilemezsiniz. Kim bilir, belki de birdenbire, hiç kimselere söylemediğiniz bir sırrınızı anlatırken bulursunuz kendinizi. Yolumuz uzun, kalbinizin kapısını açık tutun. Çünkü, belki de hiç beklemediğiniz bir anda, içeri girecek olan bir yolcu, sonsuza kadar değiştiriverir onu.
filiz
Cok samimi cok icten. Tesekkurler Solen.
Şölen Yücel
ben teşekkür ederim 🙂
Sevda ALAN ELARABY
Çok güzel bir yazı olmuş. Huzur sevgi anlayışı serpiştirilmiş bol bol. Sevgiyle.
Şölen Yücel
teşekkür ederim 🙂
Sebiha
Okurken çok keyif aldım 👍 ne güzel yeni yerler görüp yeni insanlarla tanışmak 💙🙏 gönlümüze, gözünüze, yüreğinize sağlık . Mersin’den sevgiler 🙏💙😊👋
Şölen Yücel
Çok teşekkür ederim 🙂