Diğer Şeyler

EY YOLCU, YOL YOKTUR. YÜRÜDÜKÇE YAPILIR YOL…

Yazar: Tarih: 14 Mayıs 2018

Bir zamanlar home sweet home

Bundan 2,5 yıl önce işimden istifa edip ve eşyalarımı bir depoya kaldırıp yola çıktığımda, bugün varacağım noktayı hayal bile edemezdim. Niyetim, bir yıl süreyle seyahat edip, sonra geri dönüp yeniden bir iş bulmaktı. O zamanki vizyonum, daha ötesini düşünmeyi kaldıracak kapasitede değildi. Bir yıl boyunca özgür olsam, dünyayı gezsem daha ne isterdim? Sonra dönüp, gece gündüz çalışmak bana hiç koymazdı.

2015 yılının Ekim ayında, sırtımdaki çantada birkaç parça eşyam ile düştüm yola. İlk durağım Hindistan’dan itibaren anladım ki, ben tasmamın ipini yalnızca uzatmak değil, toptan koparmak istiyordum.

Yine de nasıl olacağı konusunda hiçbir fikre sahip değildim. Hayatım boyunca, bordrolu maaşlı bir beyaz yakalı olarak çalışmıştım, girişimciliğin genlerimde olduğunu düşünmüyordum. SGK primlerim yatmazsa, aman allahım! Ne halt ederdim?

 

 

 

 

Zaman da yolla birlikte aktı. Karşıma çıkan her insanla biraz daha açıldı kafam. Fark ettim ki, yapmak istediğim, insanlara bir şeyler katabilmekti. O yüzden yemek anlatacağım diye başladığım ve bu yüzden adını “eatravels” koyduğum blogum yavaş yavaş başka bir şeye doğru evrilmeye başladı. Ben yemekten vazgeçtim, öğrenilmiş çaresizliklerimizi nasıl yeneriz, onu anlatmaya başladım.

Şimdi, buradan size o blogla nasıl zengin oldum, onu anlatmak isterdim ama tabii ki öyle bir şey olmadı. Blog’dan hiç para kazanmadım ama çok kalp kazandım, sadık okurlar kazandım. Dünyanın en güzel mesajlarını aldım… Bence bu, bir gelir elde etmekten kat kat değerli. Blogun faydası, bana ne yapmak istediğimi fark etmemi sağlamak oldu. Yazmak istiyordum, anlatmak istiyordum, insanlara dokunabilmeyi istiyordum…

Eatravels’ın ilk hali…

Güney Amerika ayağını bitirip gezimi tamamladığım zaman bir roman yazmak istediğime karar verdim ve beş aylığına Bali Adası’ndaki Ubud kasabasına taşındım.

Kitabın yazıldığı ve bittiği, Ubud’daki evim

Hayatımı yeniden kurguladıktan sonra, bir hikâye kurgulamak daha kolay geldi bana.

Kendi kaderimi değiştirirken, romandaki kahramanların kaderlerini yazmak…

Sonra şansım yaver gitti… İnsan kafasına bir şeyler yapmayı koyunca ve yaptığı işe tüm kalbiyle inanınca şans da yanında yer alıyor galiba. Yazdıktan altı ay sonra Ejderhalar, Filler ve Öpücükler’i rafta gördüm.

Ejderhalar, Filler ve Öpücükler

İlk gördüğüm anı hiç unutmayacağım, utanmasam kitabı raftan kapıp “Ey ahalii… Bakın, bunu ben yazdım!” diye bağıracaktım. Sessizce, tam bir hanımefendi gibi elime alıp, yabancıymışım gibi göz attım. İçimden dans ede ede, kitapçıdan usulca çıktım.

İnsan başlarken, geleceği yeri hâyâl edemiyor. Çünkü yürümeye başlamadan, o tepenin arkasında onun neyi beklediğini göremiyor. Yol beni aldı, dolaştırdı ve İstanbul’da bir kitapçı vitrininin önünde bıraktı.

Kitabın girişine İspanyol şair Antonio Machado’dan bir alıntı yaptım: “Ey yolcu, yol yoktur. Yürüdükçe yapılır yol.”

O yüzden, “XXX ülkesine gideceğim. Nerelere gitmeliyim, ne görmeliyim?” sorusu yanlış bir soru gibi geliyor bana. Bazen, meydanlarda, restoranlarda, ören yerlerinde aradığın bir sorunun cevabını trendeki bir yabancının gözlerinde buluyor insan çünkü.

Ben, tamamen şans eseri Hindistan’da evlerinde kaldığım Asha ve Maya ile tanışmasaydım bu kitapta Zoya ve Nisha diye iki karakter olmayacaktı mesela.

O gün Chiang Mai’de sağa dönmeyip de, sola dönseydim İspanyol gezgin Leo’ya ilham veren Rafa ile hiç tanışmayacaktım.

Rafa ve Ben, Vietnam’da…

Yolun seni nereye taşıyacağını asla bilemiyorsun. Tek yapman gereken yürümek ve biraz daha yürümek…

Çünkü Machado’nun da dediği gibi, “…yol diye bir şey yoktur, senin ayak izlerindir yol.”

 

Takip etmek için:

Instagram: @solen_yucel

Facebook: Eatravels

Etiketler

Yorum Yap