Ülkeler

TAYLAND: İKİNCİ BÖLÜM

Yazar: Tarih: 17 Eylül 2016

Tayland’la ilgili daha önceki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

HUA HIN’DEKİ YOGA İNZİVAM

Tayland’da Hua Hin adındaki küçük bir sahil kentinin dışında, ananas tarlalarının arasında yürüyorum. Buraya nasıl geldim bilmiyorum. Öylece yürüyüp, kaçak bir sigara içiyorum. Sanki bu kötülüğü kendime değil de başkasına ediyormuşum gibi. 10 günlük yoga inzivamın 2. Günündeyim. Dün sabah 5:45’de uyanma çanıyla ve salatalık, kereviz ve maydanoz suyu içerek güne başladık. Vipasana meditasyonu adı verilen 36 dakikalık bir meditasyon egzersizinden sonra, kahvaltıya kadar sağda solda uyukladık. Bu inzivayı, Fenua adını kullanan genç bir Fransız yoginin evinde yapıyoruz. Benim dışımda, Dubai’de büyümüş olan İngiliz Rebecca, Belçikalı Chris ve Avustralya’da yaşayan Rus Micheal var. Kahvaltıda yalnızca meyve yedik. Longan, mango, tamarind, Hindistan cevizi, rose apple ve daha birkaç şey daha. Bugün meditasyon yerine güneşi selamlama ritüeli yaptık. 12 kez, 12 asana…

Öğlenleri genellikle pirinç ve sebze var. Ondan sonra bir daha yemek yemiyoruz.

Benim için bu kısmın çok zorlu geçeceğini düşünmüştüm ama korktuğum kadar kötü olmadı. Yalnızca biraz kabızlık çektiğimi söyleyebilirim. Bacağımda, mercanın çizdiği yerler hala su toplamış bir biçimde duruyor. Bugün biraz turmeric kremi sürdüm, belki kendine gelir. Saat 4:30’daki derse kadar iki saatim var. Biraz kitap okuyup, biraz uyumak iyi gelecek gibi sanki.

Yoga inzivamın ikinci gününde günlüğüme böyle not düşmüşüm. Sigarayı bırakmak, daha sağlıklı bir disipline kavuşmak hayalleriyle geldiğim bu 10 günlük programın sonunda belki sigarayı bırakamadım ama, aralıklı oruç (intermittent fasting) denen yöntemle 5 kilo verdim.

Zen Yoga House, Bangkok’a 2 saat uzaklıktaki Hua Hin adlı bir sayfiye kasabasının hemen dışında yer alıyor. Her yeni ayda başlayan 10 günlük bu inziva programları, her seviyeden yoga severlere açık. Sabah güneşi selamlama asanaları veya meditasyonla başlayıp, öğleden sonra yoganın teorisi hakkında 1 saatlik dersi takiben yine 1 saatlik yoga ve meditasyonla günü 7.30 bitiriyoruz.

12637303_10153840184888965_411122889_o-1

Yoga dersi sırasında

İlk birkaç gün öğleden sonra yemek yemek çok zor gelse de, üçüncü günün sonunda metabolizma bu düzene de alışıyor. Vücuda dinlenmesi için gereken süreyi vermeyi hedefleyen bu sistemde, günlük yalnızca 5 saatlik bir pencere aralığında yemek yeniyor.

Geri kalan 19 saatte ise yalnızca bitki çayına izin var. Bu beş saatlik aralık istediğiniz saatte başlayabiliyor. Bizimkisi 8:00-13:00 saatleri arasındaydı.

12633090_10153840182663965_976674799_o

Sabahın körü kahvaltımız 🙂

İsterseniz saat 2’de başlayıp, akşam 7’de bile bitirebilirsiniz. Yoga inzivasında aralıklı orucu deneyince, konuyla ilgili kendi araştırmamı yapmaya karar verdim ve online kaynaklara baktığımda aslında doktorlardan, diyetisyenlere pek çok sağlık otoritesi tarafından önerildiğini keşfettim. Eğer düzenli bir şekilde yapabilirseniz, bir süre sonra faydalarını görmeyi başlayabilirsiniz.

Bu 10 günlük deneyimim zaman zaman zorlayıcı da olsa, gerçekten de faydalıydı. Zaten yoga ve prensipleri üzerine bilgimi genişletmeyi ve işi bir uzmandan öğrenmeyi istiyordum. Yani sonuçta, bunu gerçekleştirebildiğim için mutluyum.

BANGKOK

img_6363

Sonunda büyük gün geldi çattı. Tayland’da 1 aya yakın zaman geçirmiştim ama başkentine uğramamıştım bile. Bangkok’ta, bir arkadaşımın yakın arkadaşı olan ve orada yaşayan Yonca ile buluşacaktım ama maalesef benim şehre varacağım gün, onun da Türkiye’ye uçağı vardı.

Onun yerine bana anahtarlarını verdi ve evinde dilediğim kadar kalabileceğimi söyledi.

Aylardır, ev ortamından uzakta olduğum için bu teklifi duyunca havalara uçtum tabii. Kendisi dolabı, Türkiye’den gelen peynir, zeytin gibi özlemini çektiğim lezzetlerle doldurmakla kalmamış bir de bana gezilecek, görülecek yerler ve ulaşımla ilgili de detaylı bir e-mail atmıştı.

Üstüne üstlük Türkiye’den arkadaşlarım Yeşim ve Onur’la da Bangkok tarihlerimiz çakışınca, şehir benim için cennet oldu.

Bangkok, gökdelenlerle ve alışveriş merkezleri dolu çılgın bir metropol. Fakat, asla bunlarla sınırlı değil.

img_6459

Turistlerin uğrak merkezi, meşhur Khoasan Road

Wat Po ve Wat Arun gibi muhteşem tapınaklar, yüzen pazarlar, Kraliyet Sarayı ve içerisinde yer alan Yeşim tapınağı sayesinde şehir turistlerin en popüler destinasyonlarından biri.

Hakkında en kötü hikâyeleri duyduğunuz gece hayatı ve seks turizmi ise Khoasan ve Cowboy Caddesi’yle sınırlı. Aslında kent, bu kötü şöhreti hiç hak etmiyor çünkü ziyaretçilerine bunlardan çok fazlasını sunan bir yer. Üstelik sokak yemekleri, tüm Tayland’da olduğu gibi muhteşem. Ama gidip de Khoasan Road’daki otellerden birinde kalırsanız, Bangkok deneyiminiz son derece turistik olarak kalmaya mahkum. İnsanların oturduğu semtleri ve Lumpini gibi muazzam parkları ziyaret etmek size Bangkok’la ilgili daha doğru bir fikir verebilir.

Bangkok’a yalnızca iki saat uzaklıktaki Ayutthaya antik kenti ise mutlaka görülmeli…

img_6561

Ayutthaya Antik Kenti’nde yer alan, ağaç köklerinden çıkmış “Buda’nın Yüzü”

CHIANG MAI

Chiang Mai, benim Tayland’daki en sevdiğim yerlerden biri oldu. Yüksekte yer aldığı için iklimi ülkenin geri kalanına göre daha serin, şehirde muazzam kahve dükkanları ve restoranlar var. Şehrin havası son derece pozitif ve sanat ortamı da çok zengin.

img_6931

Chiang Mai Kanyonu

 

Eski kale duvarları arasında kalan Old Town, şehrin kalbi. Burada harika sokak yemekleri, muazzam restoranlar ve görülecek pek çok tarihi mekân var. Wat Chedi Luang, Wat Ched Yot, Wat Mahawan gibi tapınaklar birbirlerine yürüme mesafesinde. Biraz şehrin dışına, Pui Milli Parkı’na gittiğinizde ise ünlü Doi Suthep Tapınağı’nı ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, sıcak havalarda serinlemek ve yüzmek isterseniz Chiang Mai Kanyon da görülmeye değer bir yer.

img_7029

Rafa ve Ben, işkence görerek eğitilen fillerin kurtarıldığı Elephant Jungle Sanctuary’de keyifli bir gün geçirirken

 

img_6770

Chiang Mai’de meşhur Muay Thai maçlarından birini de izleme olanağı buldum.

Chiang Mai’de, daha sonra birlikte Vietnam parkurunu yapacağım arkadaşım Rafa ile tanıştım ve birlikte Pai’ye seyahat ettik.

Vietnam ile ilgili yazıyı ise buradan okuyabilirsiniz.

PAI

Ah Pai… Chiang Mai’nin yalnızca 130 km kuzeyinde yer almasına rağmen, 762 virajlı yolu yüzünden tam 4 saat yol gitmenizi gerektiren muhteşem kasaba. Pai’ye gideceğimizi duyan herkes, yol için bulantı hapı almamızı önerdi ve biz de sonradan onların sözünü dinlediğimize çok mutlu olduk. Gerçekten de oldukça sarsıcı bir yolu var ama sonunda gittiğiniz yere değiyor. Doğasıyla, iklimiyle bu küçük kasaba cennetten bir parça gibi. Kasabanın ortasından geçen Pai nehrinin kıyısında oturmak, dinlenmek, meditasyon yapmak o kadar güzel ki, etrafını gezme konusunda çok isteksiz davrandığımı itiraf ediyorum.

img_6954

Masal gibi Pai…

Neyse ki bir günümü kasabanın etrafını gezmeye ayırdım da, Pai köprüsü ve Pai Kanyonu gibi güzellikleri görme şansını pas geçmemiş oldum. Pai’de çok sayıda yabancı yaşadığı için gece pazarında da uluslarası mutfaklardan örnekler bulmak mümkün. Sushi’den empenada’ya, aklınıza gelebilecek her çeşit yiyeceği, çok uygun fiyatlara bulmak burada mümkün. Örneğin Sushi’nin tanesini 10 kuruşa yedim diyin artık siz anlayın.

img_6988

Pai Kanyonu

 TAYLAND’DAN AYRILMAK

Kamboçya’ya gitmek için Tayland’dan ayrılmam gerekiyordu. Vizem neredeyse dolmuştu ve fahiş fiyatlı bir ceza ödemeyi hiç istemiyordum. O yüzden önce Chiang Mai’ye bir mini-van’la geri gittim. Oradan da Bangkok’a kalkan bir gece otobüsüne bindim. Seyahat şirketi fazla bilet sattığı için ortalık gece gece epey bir karıştı ama benim biletimde sorun çıkmadı ve diğer yolcular gibi sonraki otobüse aktarılmadan yola çıkabildim.

Bangkok’da son bir iki günümü geçirdikten sonra, Poi Pet sınır kapısından Kamboçya’ya geçmek üzere bir otobüse bindim.

Sınır gerçekten de tam bir keşmekeşti ve ortalıkta bir kaç dolandırıcı vardı ama bloglarda okuduğum kadar vahim bir durumla karşılaşmadım. Ben kıyamet günü bir şey bekliyordum ama anladığım bloglar durumu birazcık abartmışlar. Aklınızı kullanır ve kimseyi dinlemezseniz size gümrük kapısına götürecek olan okları takip edip, vizenizi alabilirsiniz. Sonrasında ise bir 50 metre yürüyüp pasaportunuzu damgalatmanız gerekiyor. Taylandı otobüs şoförleri ve muavinleri sizi gayet güzel yönlendiriyorlar zaten. Yanınıza yaklaşıp da sizin için vize alabileceğini söyleyen kimselere kulak asmaz, biraz kafanızı kullanırsanız rahat edersiniz.

Her şeyin pek organize olduğu Tayland’dan, Kamboçya’ya geçmek biraz şok ediciydi ama o da artık başka bir yazının konusu 🙂

 

 

Etiketler

Yorum Yap