Diğer Şeyler
HAYALLERİM, AKMERKEZ VE BOLİVYA
Bolivya’nın, 4000 metre yükseğe kurulmuş, bir madenci şehri olan Potosi’de, devlet hastanesindeyim. Yüzüm bir patatese benziyor ve parmaklarım öyle şiş ki, ellerimi kapatamıyorum.
Alerjim için, “ağrıyor mu?” diye soran doktorun bana migren ilacı yazmasına on puan.
Doktor, beni muayane ederken kendisine yükseklik hastalığı için aldığım hapların, alerjik reaksiyona neden olduğunu anlatmaya çalışıyorum kırık İspanyolcamla. Eliyle alnıma bastırıp “Tiene dolor?” diyor, yani “Ağrın var mı?” “Öyle ayı gibi bastırırsan, ağrıyor tabi…” demek istiyorum, İspanyolca ayı kelimesi aklıma gelmiyor, ağzımdan kısıkça bir “si…” çıkabiliyor ancak. Serum takılıyor, bir saat geçiyor, iki saat geçiyor, durumumda gelişme yok. Alyuvarlar, yükseklikten dolayı hücrelere ilacı taşıyamıyor. Bu sefer de, oksijen bağlanıyor. Litrelerce serum yemekten çok çişim var. Öyle tek başıma yatıyorum, hastanenin revirinde. Kirpiklerimde yaşlar titriyor. Doktora “ no lo siento mejor…” diyorum. “Kendimi iyi hissetmiyorum.” Pek sallamıyor beni. Sonra yolda tanıştığım ve beraber Uyuni turuna çıkmaya karar verdiğim Monica ve Annemarijn geliyor hastaneye. Anne’in İspanyolcası daha iyi. Doktorla konuşuyor. Adam kısaca, “Biz burada elimizden geleni yaptık artık birkaç saate iyileşmezse, daha detaylı testler için yatış yapması gerekir.” Diyor. İçimdeki teyze “yetişin a dostlar, kaldım yolu izi olmayan bu yerlerde…” diye figan ediyor. Allahtan, teyze içerde. Dışarıdan cool’luğuma halel gelmiyor.
Biraz kendime gelince, hostele dönüyoruz. Ne var ki, felaket bir gece geçirip, ertesi gün özel kliniğin yolunu tutuyorum. Yaptıkları iğnelerle toparlanır gibi olunca ve yüzüm inince, kızlar da beni daha fazla beklemesin diye “Hadi, gidelim Uyuni’ye… İyiyim Ben diyorum.” Tabii Uyuni’nin ne menem bir tur olduğunu o zaman bilmiyorum.
Uyuni kasabası’na vardıktan sonra, bir tur şirketiyle 850 Boliviano yani 450 TL civarına anlaşıyoruz, üç gün iki gecelik turumuz için. Ertesi sabah yola çıkacağız. Anne’in Sucre’de tanıştığı Murat da gruba katılıyor. Bir de genç bir İngiliz çift var yol arkadaşlarımız olarak.
İlk gün, tren mezarlığını, tamamı tuzdan inşa edilimiş restoranı ve tuz çölünü görüyoruz.
Hava 35 derece civarı, güneş yakıyor… Hele öğlen saatlerinde 50 faktör güneş koruyucu boca etmeme rağmen yüzüm pancar gibi kızarıyor.
Akşam üzerine doğru hava serinliyor, gece de tam bir kışa çeviriyor. Geceyi Refugio adı verilen barakalarda geçireceğiz. Tuz çölünün orta yerinde, elektriği güneş enerjisiyle sağlanan, son derece iptidai yapılar. 20 kişiye bir duş düşüyor ve odalar feci halde soğuk.
Geceyi battaniyelerimizin altında hafiften titreyerek geçirsek de, durumumuz fena değil. Sabah 5.30 kalkış, 6.30 hareket diyorlar. Boynumuzu büküp, razı oluyoruz kaderimize.
Bildiğin öksürürken belimi sakatladım. Kendime, tebriklerimi sunarım.
İkinci sabah, ayazda düşüyoruz yollara. 7 kişilik, eski bir Toyota jipin içerisinde hoplaya, zıplaya gidiyoruz. İlk durağımızda iner inmez beni bir öksürük krizi alıyor. Dakikalarca öksürüyorum sanki ince hastalığa yakalanmışım gibi… ve belimden bir “çıt” sesi geliyor. Doğrulmaya çalışıyorum, muazzam bir acı. Bildiğin, öksürürken kendimi sakatladım.
Hayatımda ilk defa belimi böyle kötü incitiyorum ve anasını sattığım hiç yerindeyim.
En yakın hastane muhtemelen Şili’de… Arabaya binemiyorum, arabadan inemiyorum. Çözülen ayakkabı bağcıklarımı bile eğilip bağlayamıyorum. Yürüyüp, esneyip açmaya çalıştıkça da sanki daha kötü oluyor namussuz. Her 15 dakikada bir jipe binip, yarım saat, kırk beş dakika yol yapıp, yeniden iniyoruz. O jipten inmenin işkencesi hiçbir şeyde yok.
Kendime o kadar sinirliyim ki, tokat atabilirim. Sen bunca yıl, Uyuni Tuz Çölü’ne gelmenin hayalini kur. Sonunda başar, ikinci gün belini sakatla. Gerçekten, on numara beş yıldız hareket.
Akşam, artık 5000 metrelere çıkıyor ve yeni refugio’muza ulaşıyoruz. Gelen, gideni aratır derler, bunda hem 6 kişilik odada yatacağız, hem sıcak su yok hem de etrafımız 2800 metrelik San Pedro de Atacama’dan gelip, bünyeleri 5000 metreyi kaldıramamış hasta gezginlerle dolu. Yere uzananlar, kusanlar, bayılanlar… Bu çocuklar, bu turun devamını kaldıramazlar.
Tur iki yönlü yapılıyor ya Bolivya’dan Uyuni’den başlıyor ve istersen Şili’ye, San Pedro’ya geçebiliyorsun ya da tam tersten başlayıp, Uyuni kasabasına ulaşıyorsun. Şili’den buraya geçince yüksekliğin daha kötü çarpma ihtimali var. Biz en azından Potosi’de 4000 metreyi gördüğümüzden, idmanlı sayılırız.
Refugio’da tanıştığım Alman bir kız sırtıma yakı veriyor. Gece yatmadan önce onu yapıştırıyorum. Dışarıda hava eksi bilmem kaç, sabah kalktığımda belim yüzünden pantalonumu giyemem diye, çıkartmaya hiç uğraşmıyorum. Montumun da fermuarını çekip, yatağa iki kat çorap çekip öyle giriyorum. İki kat battaniye bile, soğukta titrememe engel olmuyor. Bu arada sırtıma yapıştırdığım yakı da adeta belimi kavuruyor.
Üçüncü derece yanık olacak diye korkuyorum. Ensem ve alnım da yavaştan yeniden şişmeye başlıyor. Korkudan uykum kaçıyor. Eğer dilim şişerse, beni buraya gömecekler çok eminim.
Rüyada Akmerkez görmek caiz midir Hocam?
Bir süre sonra, dalıyorum uykuya. Rüyamda Akmerkez’deyim. Ne güzel sıcacık içerisi. Babam var yanımda… Güvendeyim. Bildiğim bir yerdeyim. Yürüyen merdivenlere doğru sevinçle yürüyorum.
Normalde alışveriş merkezlerine mecbur olmadıkça adım atmayan ben, Bolivya’da Akmerkez’i görüyorum. Bir an Türkiye’ye döndüm diye seviniyorum. Sonra sabah 4’te alarmlarımız çalmaya başlıyor. Gözümü açıyorum, barakadayım. Bir damla yaş, göz pınarımdan akıyor. Tur arkadaşlarım da titreyerek, yataktan çıkıp montlarına sarınıyor. Doğal sıcak su havuzlarına gidilip yüzülecek. Şu halimle mayo giymeye çalıştığımı hayal dahi edemiyorum ama mecburen grupla birlikte ben de yola çıkıyorum.
Herkes donarak üzerini değiştirip, sıcacık havuza atlarken ben bir duvarın kenarına oturup onları seyrediyorum. Tek istediğim bir an önce Şili’ye geçmek. Bolivya’dan bir çıksam… Kapağı San Pedro’ya bir atsam, daha sıcak bir yere mabadımı koysam üç gün kaldırmayacağım. Nitekim, Şili’ye geçer geçmez aynen öyle yapıyorum. Hostele yerleşiyorum ve iki gün boyunca burnumu dışarı çıkarmıyorum. Çöl sıcağı sızlayan kemiklerime iyi geliyor… İçim biraz da olsa ısınıyor. Bolivya’da gördüğüm, Akmerkez rüyası ise küçük, utanç verici bir anı olarak kalıyor.
Instagram: solen_yucel
Facebook: eatravels