Countries

SIRADIŞI VEDALARIN ADASI: BALİ

Yazar: Tarih: 2 Ağustos 2017

Bali’ye geleli 3 haftadan biraz fazla oldu. İlk hafta, ev aramak ve bulmakla uğraşınca; üzerine bir de motor öğrenme stresi binince rüzgâr gibi geçiverdi. İkinci hafta Didem, Sumatra’dan geldi ve 8 yıl aradan sonra biz Ubud’da buluşmuş olduk. Didem’le üniversiteden arkadaşız ama eskiden öyle çok yakın sayılmazdık açıkçası. İstanbul’da da bir iki kez tesadüfen karşılaştık. Sosyal medya sağ olsun, birbirimizin arkadaş listesindeydik… Ne zaman ki, ben işi gücü bırakıp yollara düştüm ve ne zaman ki o benden bir 6 ay sonra aynısını yapmaya karar verdi, yol bizi çok uzak yerlerden buluşturuverdi. Önce, “N’aber, nasılsın? Neredesin şimdi?” seviyesinde başlayan yazışmalarımız zaman içerisinde yaşadığımız değişken ruh hallerini paylaşıp, birbirimize akıl verdiğimiz, derdimizi dinlediğimiz bir forma büründü. Önce birkaç haftada bir, sonra haftada bir, daha sonra da neredeyse gün aşırı konuşmaya başladık. Herkes kendi yolunu yapıyor, kendi deneyimini ediniyor ama yol aynı zamanda çok benzer yan etkileri de beraberinde getiriyor. Kendini sorgulamalar, karakterini anlamaya, değiştirebileceğin yerlerini değiştirmeye çalışmalar, sürekli bir adım ileriye gidebilmek için geçen acılı bir sürece dönüşüyor. Tek başına seyahat etmek, kendinle kalmanın, kendine uzaktan bakabilmenin en güzel yolu. Neyse uzatmayayım, bu kadar uzun mesafeden birbirimize yâren olduktan sonra, sonunda Bali’de buluşuverdik. Çok da güzel oldu.

 

Kasım ayına kadar, burası yeni evim.

Benim ev, bir anda şenleniverdi. Birlikte çok fazla gezi aksiyonuna girmedik, bunun ana nedeni benim aksiyona girmekteki gönülsüzlüğüm. Güney Amerika epey yormuş beni, Türkiye ayağı desen ayrı bir koşturmaca içinde geçti. Mabadımı yayıp, oturasım varmış, Didem gelince fark ettim. Ubud civarına ufak geziler yapıp, iki güzel seremoniye katıldık. Bir tanesi benim köydeki tapınakta gerçekleşti. Bir gece evin önündeki korteji görüp, peşlerine takılınca törene gittiklerini anladık. Tapınağın önünde, evin idaresinden sorumlu Mangjik’i gördük ve o da eğer ertesi gün, tapınağa girmek için uygun kıyafet olan saronglarımızı giyip, gelirsek törene girebileceğimizi söyledi.

 

Didem’le Ubud’da prinç tarlalarını teftiş ediyoruz

Bali maceramın tamamını Instagram‘dan takip edebilirsiniz.

Sarong, bele dolanıp, kuşakla tutturulan uzun bir kumaş parçası. İsmini sari’den alıyor olabilir ama atmayayım. Balili kadınlar, sarongun üzerine dantelden oluşan uzun kollu bir ceket giyiyor ve bellerine de renkli kuşaklar bağlıyor. Turistler de pazarlarda satılan sarongları, plaj örtüsü ya da pareo niyetine alıyor.

Ertesi gün, Mangjik’in evine gittik, bize karısının saronglarını giydirdi ve tapınağın yolunu tuttuk. Aslında karısı bizi giydirecekti ama Mangjik son derece doğal bir şeymiş gibi: “Karım gelemedi çünkü babasının yakma töreni uzun sürdü…” deyince, biz şok olduk. “Neeee, karının babası mı öldü, ya çok üzüldük, başınız sağ olsun” diye tepki verip de o hafiften omuz silkip “Merak etmeyin, öleli epey oldu…” cevabını verince kafamız karıştı. Birbirimize, “Adamı, bugün yaktıklarına göre, ne kadar önce ölmüş olabilir ki?” diye sormuştuk. Aslında epey önce olabilirmiş, onu da sonra anladık.

Köydeki tapınak’ta törenden bir kare

Törende çocukların dansı

 

Söylemeliyim ki, Bali Hindu törenlerinin, Hindistan’dakiyle hiç alakası yok. Hinduizm öncesi adetleriyle harmanlanmış, bambaşka ritüeller kazanmış. Mahalle tapınağında gerçekleştirilen bu seremoniye girmek, bizim için büyük şans oldu doğrusu. Çocukların danslarını, yetişkinlerin maskelerle gerçekleştirdikleri Topeng dansını izledik. Köylülerle tanışıp, sohbet ettik.

Son günümüzde ise, tesadüfen ana tapınaklardan birinde gerçekleştirilen ve Ngaben adı verilen ölü yakma törenine denk geldik. Wadah adı verilen ahşaptan kaidelerin üzerinde, Lembu adı verilen, kâğıt ve ahşaptan oluşan dev hayvan heykellerinin içine koyup, öyle yakıyor ölülerini Balililer. Toplu bir tören olduğunu ve bu büyüklükte bir törenin 4 yılda bir gerçekleştiğini öğrendik. Çok maliyetli olduğu için, sürekli yapılamıyor ve bu süreçte ölenler geçici olarak tapınaktaki mezarlara gömülüyor. Sonra vakit geldiğinde, mezardan çıkarılıyor ve yakılıyorlar. Törenden 12 gün sonra da külleri denize veya nehre savruluyor.

 

Ubud’da dort yılda bir gerçekleşen Ngaben (Ölü yakma) töreninden bir kare

Didem’in gözünden seremoni. Kendisini www.instagram.com/didemmollaoğlu adresinden takip ediniz efenim

İlginç bir bilgi: David Bowie, vasiyetinde Bali Ngaben töreniyle yakılmayı vasiyet etmiş. Eğer, Bali’de yakılması mümkün değilse de küllerinin yine de ada etrafına savrulmasını istemiş. Kendisi, seremonisiz bir biçimde yakılmış ve küllerine ne olduğu konusunda ise kesin bir bilgi yok. Baliler için bu tören çok önemli çünkü, ruhun reenkarne olması ya da ölüm-yaşam döngüsünden kurtulup Moksha’ya ulaşması için gerekli.

 

Yine didemin objektifinden, ölülerin 4 yılda bir gerçekleşen bu tören için önceden gömülerek bekletildikleri mezarlar.

 

Tören, kesinlikle hüzünlü değil. Şarkılar söyleniyor, yemekler yeniyor… Cenaze töreninden ziyade, büyük bir sokak festivalini andırıyor.

Törende aynı kabileye mensup olan insanlar, eş renklerde giyiniyor.

Tabii meraklı turistler de bu festivalden payını alıyor. O yüzden, sarong satıcıları köşe başlarını tutmuş, tapınağa girebilmeniz için hazırlıksızsanız size sarongu iteliyorlar. Didem fotoğraf çekerken, ben tapınağın önündeki taşa oturup onu beklemeye başladım. Bu arada önce bir sarongcu teyze, beni uzun uzun konuşup ikna etti. Sonra da diğeri, ondan aldın benden almadın diye sitem etmeye başladı. Aslında sarong falan almazdım da ikisi de gerçekten çok yaşlıydı. Burada bir sosyal sistem olmadığı için, yaşlıları çalışırken görüyorsunuz. Tarlada, sokakta 80-90 yaşında insanlar bir şeyler yapabilmek için uğraşıyor. Onları o kadar yaşlı görünce, alayım da bari birkaç günlük harçlıkları çıksın diye düşündüm.

Çünkü saronglar turist fiyatı. Bana 250.000 (20 dolar) rupiah fiyat çeken teyze, son 100.000’e (7 dolar) indirmişti. Biliyorum ki, aslında 7 dolar bile pahalı ama çok uzatmadım açıkçası. 100.000 rupiah, onların lokal restoranlarda, pazarlarda birkaç günlük alışveriş parası.

Didem’le Puri Gangga tapınağında gerçekleştirdiğimiz arınma seremonisi. Kötü enerjilerden kurtulduğumuzu umalım.

Yeri gelmişken Bali’deki fiyatlardan bahsedeyim. Ada, ülkenin geri kalanıyla kıyaslandığında oldukça pahalı. Bol turistinin olması, bu konudaki en önemli neden. Konaklama fiyatları sizin bütçenize göre değişkenlik gösterse de Yüksek sezonda 150.000 Rupiah’dan (10 dolar) aşağı bulmanız oldukça zor. Yeme-içme kısmına gelecek olursak, Warung adı verilen lokal restoranlarda yerseniz 25.000-50.000 Rupiah (2-4 dolar) arası güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

Batılı restoranlara giderseniz, bu fiyat hemen ikiye üçe katlanıyor. Tabii ki, İstanbul ile kıyaslarsak yine de çok ucuz ama Endonezya geneli için çok pahalı kalıyor. Asıl fahiş fiyat ise ulaşımda. Adada maalesef toplu taşıma yok denemeyecek kadar sınırlı. Havaalanının bulunduğu Denpasar şehrinden, Ubud’a ulaşım için 300.000 Rupiah (20 dolar) ödemeniz gerekiyor. Aslında, taksimetre fiyatı bu bedelin yarısı ancak, burada taksi mafyası oluşmuş durumda ve Uber, Grab gibi daha uygun fiyata taşıyan firmaları adada istemiyorlar. Bu aplikasyonları kullanan şoförleri de bulurlarsa gerçekten doğduklarına pişman ediyorlar.

Bu yüzden en iyi şansınız motor kullanmanız. Eğer motorsiklet kullanamıyorsanız, adada en büyük harcamayı taksi ve moto-taksi kalemlerinde gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Benim gibi, bisiklet kazası travması yaşayıp da, yıllar boyu iki tekerlekli araçlardan kaçınan biriyseniz, gerçekten işiniz çok zor. Ben de, bütün paramı taksiye vermek istemediğimden bu korkumu yenmenin yapılabilecek en doğru hareket olduğuna karar verip, motorun tepesine çıktım efendim.

 

SONRAKİ BÖLÜM: MOTOR FOBİMİ NASIL YENDİM? YA DA YENDİM Mİ ACABA?

Etiketler

Yorum Yap